30 Kasım 2009 Pazartesi

filmdi, fındıkkırandı

sabahın 4 buçuğunda ayağa dikilirse insan, gözünün önüne gelen flashları nereden hatırladığını çözmeye çalışır.

bir zamanlar desem de çok çok sıkıcı bir film izlemiştim. koskocaman filmde sadece tek bir sahne gözlerimin önünde fazla şiirsel bir bale gösterisi. kurdelalara sarınarak ,uçuşan perdelerle , ve bir de salıncak vardı...ne yazıkki bu kadar hatırladıklarım. bir arkadaşımın çok hoşuna gidecek sahnelerdi, şimdi tekrar bulmak istiyorum ama nereden?

fındıkkıran dan büyüleyici bir çekim ise videoyu göremeyenler için şurada:

Joffrey Ballet Nutcracker 2008 from Sasha Fornari on Vimeo.

sevgiliyi görmeme 36 saat. 14 aydan sonra şu nedir ki diyorum ama geçmek bilmiyor saatler. türkiyeye dönmeme ise 4 ay. bir daha bu kadar uzak yerlere gitmeyeceğim. dönüşüm olamıyor.

29 Kasım 2009 Pazar

haftasonu vampirleri

bütün haftasonu overdose vampir filmi izledim. her türlüsünü, eskisi, yenisi, kanlısı, aşklısı...hatta izlediklerimi yine yine izledim:

en iyi vampirler konusunda magnum opus film interview with the vampire dır. brad pitt en yakışıklı vampirdir.
en iyi dracula bela lugosi dir.
bram stoker's dracula fenomendir. en karanlık en mükemmel transilvanya çekimidir.
the lost boys en iyi afiş cümlesine sahiptir. ''Sleep all day. Party all night. Never grow old. Never die. It's fun to be a vampire.''
from dusk till dawn tarantino olsa da benim sevmediğim bir tip filmdir.
dracula 2000 filmini bir türlü bulamadım. haftasonunun arananıdır.
near dark ise tüm zamanların en iyi vampir filmi.
blade serisini geçtim bir kere daha izlemeyi midem kaldırmazdı. ama kan banyosu ile diskoda köpük partisi mantığı bahsedilmeye değer tabii.
30 days of night ta ise sadece kasabada yukarıdan çekimle bilgisayar oyunundaymış gibi vampirlerin insanları avlama sahnesi güzeldi.

bu haftasonunu vampirlere adamamı sağlayanlara teşekkürü borç bilirim:
edward, jacob, bella ve ucuz vampir romanları yazarı stephenie meyer.

28 Kasım 2009 Cumartesi

videolar

buraya yüklediğim videolar türkiye de izlenemiyormuş. sayfanın o kısmısı boş görünüyormuş. üzüldüm...bundan sonra link falan veririm...öper kaçarım:)

julie and julia

uykusuz bir gecenin ardından arkadaşlarımla güzel bir kahvaltı yanında da he-man, scooby doo, şirinler, cedric, pembe panter, müfettiş gadget...-bir bölüm pokemon bile izledik-

kahvaltıdan sonra kendimi yatağa attım. uyurken ses olsun diye açtığım fim ise julie and julia oldu. ve gözlerim tom unkiler gibi kapanmak üzere olsa da uyuyamadım. güzel bir hikaye izledikten sonra ki mutluluk hissi. bir de şu an evim güneşle dolu. bütün renkler keskin, parlak. evimi bu ışıkta seviyorum. herşey olduğundan iyi. umarım sizde çok mutlusunuzdur.


bu filmi izlerken güzel birşeyler atıştırın. benim yediğim gibi muhallebi ve bisküviden 15 dakikada hazırlanan pastamsı filme hakaret gibi birşey oldu. esenlikler.

27 Kasım 2009 Cuma

gediz deltası

gediz deltası izmir e en yakın ve dahi en uzak doğa alanıdır. haziran ayı gibi flamingo üreme alanına teleskopla baktığınızda kocaman pembe bir kaya görürsünüz. o kaya birbirine girmiş onbinlerce flamingodan oluşur. bütün dünyadaki en büyük flamingo populasyonlarından birine ev sahipliği yapar. lisans döneminde her karışını yürüyerek, koruma çalışmalarında gönüllü olduğumuz gediz deltası aslında bir çok alandan çok daha şansli. hem bir koruma planı var hemde ramsar sözleşmesi ile korunuyor. ama nasıl korunuyor? homa dalyanına dökülen molozlarla ilgili haber aşağıda. belki ilginizi çeker.

ntvmsnbc

26 Kasım 2009 Perşembe

buda yolu yokuştur...

normal günün gecesi şehrin en tepe noktasında bitti. güzel manzara, eğlenceli arkadaşlar, tavaf edilen mabed. mutlu oldum. gecenin anahtar kelimeleri: uzaylılar gelcek oğlum, bebişim, yolun ortasındaki arabalar, cinnamon melt, jacob, ışıklı oteller:) esenlikler dilerim...

25 Kasım 2009 Çarşamba

öyle

sabah uyandığımda yatakların üstünde zıplayan bir çocuktum. itişerek güne başlar zıp zıp evin içinde dolanırdık. ne zaman büyüdümde sabahları ancak bir kahve içerek kendime gelir oldum? ama hala çizgi film izliyorum. buda birşeydir :)



city of ember


konusu havada olsa da ben sevdim. her türlü ayrıntının düşünüldüğü şehir mükemmeldi. büyükannenin evinin duvarlarındaki battaniyeler, karanlık, nem...belki de the neverending story tadını aldığımdandır. michael ende kitaplarını özledim.

24 Kasım 2009 Salı

acayip

acayip bir gün oldu. ama güzel müzikler dinledim. neyse ki bitti. yorganın altına saklanıp kitap okurken buğulanan gözlüklerimin tasasına düşeceğim...



homesick

23 Kasım 2009 Pazartesi

the story tree


çok sevdim. the story tree

trakuş, kızıl akbabalar

arkadaşlarım ünlü olmuş:

cnntürk te her yerde 1 haber var adlı programdaydılar. videoları aşağıda bulabilirsiniz. kızıl akbabaların hikayesi:

Trakuş - CNN/1 from kalemcib on Vimeo.



Trakuş - CNN/2 from Bedri Kalemci on Vimeo.

pazartesi tatil

sabah her zamanki saatte okula gittim fakat neymiş neymiş?? bugün tatilmiş...japonların tatillerine bayılıyorum. tatilin normal günü cumartesi pazara bile denk gelse bir sonraki iş gününü tatil ediyorlar. bu durumda pazartesi sendromu olayı da ortadan kalkıyor:)

okulda işlerimi çabucak hallettikten sonra her zamanki nehir kenarı parkurumda bir kaç saat güneş yüzü görmüş oldum. şansıma hava da pek sıcaktı.

star trek rozetim nasıl ama. le petit yubbie' de gördüm. kendime yaptım fakat onlarınki kadar güzel olmadı tabii.


milyonuncu kez çektiğim nehir kenarı yol manzarası...ama sanki her seferinde başka başka şeyler görüyorum bu yolda.


mesela çok güzel yosunlar:


bir yeşilbaş ailesi:


bir jal uçağı:


dalları kıracak bollukta meyveleri olan bir greyfurt ağacı:


ve bu gerçek turuncu çiçekler:


okulda ginkgo ağaçlarının yaprakları sararıp dökülüyorlar. çok hoş...bu hafta hava güzel olsun da yapraklar yerlerinde kalsın, sevgilim de görebilsin o sapsarı ağaçları. umarım sizinde pazartesiniz çok güzel geçmiştir:)

22 Kasım 2009 Pazar

pazar

gece zımbırtıları. broş olaraktan kullanacağımdır.

bu haftanın istek listesi:
kitaplardan karanfilli hikaye, yky nin toplu çıkardığı füruzan eserleri, richard bach ın yenisi hypnotizing maria

ayrıca:
kulaklarım delik olsa bu küpe
çok pahalı olmasa bu locket
pek güzel ayraç
çok ayrıntılı rubber stamp

mutlu bir hafta olur umarım. benimkisi pek heyecanlı, bol ümitli, fazla hayal kurmacalı ve çok koşuşturmacalı geçecek.

dirty dancing


bu filmin ne kadar eğlenceli olduğunu unutmuştum. müzikler, giysiler, manzara, küçük insan problemleri. aslında p. swayze ile j. grey tüm film boyunca hiç konuşmasalar hep dans etseler daha iyi olabilirmiş. benim gibi sallanmayı bile beceremeyen bir insanı yerinde kıpraştırabildi ya daha ne beklenir pazar sabahı filminden...belki sıcak çay ve gevrek?

21 Kasım 2009 Cumartesi

doo wop

sabah 6. pazar gününe 50 ler sonu 60 lar başı dinleyerek başladım.

itiraf etmeye çekinsemde doo wop -hani arkada 2 3 kişi durur vuu vuu diye korosal sesler çıkarır önde solist şarkıyı söyler. birde arada el şıklatma hareketi yaparlar- da seviyorum.

çocukken sabahın çok erken saatlerinde siyah beyaz amerikan filmleri yayınlanırdı. monroe klasikleri falan. sanırım o günlerden kalma bir sempati...yada back to the future daki okul partisi:)

ama grupların adları da bir güzel, the wrens, the marcels, the contours, the flamingos...

size de iyi pazarlar:)

o bu

bir süredir masaüstü resmim...creativethursday

çok iyi ilüstrasyonlar chris appelhans özellikle frank and frank e bayıldım.

ağaç


günaydın...bu da böyle bir sabah oldu...havalardandır, rüyalardandır, saçma kurgulardandır.

lahana yürüyüşe çıkar. soğuk hava çarpınca iyi gelir. tekrar günaydın.

20 Kasım 2009 Cuma

kartlar, 9


akşam okuldan çıktıktan sonra arkadaşımla şehre indik. bir sürü mağaza gezdik ve arkadaşım kışlık giysi ihtiyacını giderdi. bende kendimi mükemmel kartların cenneti olan tsutaya da kaybettim. yeni yıl kartlarımın ilk bölümünü almış bulunuyorum. bu sene göndermekte çok geç kalmayacağım. çünkü geçen yıl yılbaşı kartlarımın yarısı yerine ulaşamadı. sanırım postanelerin fazla yükü olduğu zaman yolda benim kartlarım eriyor.

yeni yıl süslemeleri heryerde. neyse ki henüz ağaçları ışıklandırmaya başlamamışlar. noel baba figürü olmayan bir şey bulabilmek mümkün değil. kırmızı yeşil dekorlar başka renklere göz açtırmıyor. ve ben daha yumuşak renklerin insanıyım. neden yılbaşı renkleri mor-siyah değil ki? aha yumuşak dediğim renkler de mor siyah...gotik ruh çok yaşa:)

bu gece sıcak yayla çorbama 9 filmini katık edeceğim. esenlikler...

bilim siteleri

her gün olmasada haftada bir uğradığım eğlenceli bilim siteleri:

live from cern

nature

science

science museum

ecoworld

popular science

nasa astrobiology

hubble

enature

19 Kasım 2009 Perşembe

kardeş

sabahın erken saatlerinde uyanınca romantik olacağım tutuyor ama şartlar el vermiyor...

öten kuşlar, soğuk hava, sıcak çay. şömine zımbırtısı olmasa da klima gürültüsü, gece dinlenen metal yerine daha yumuşacık şarkılar...

sonra hoopp...kardeşim geliyor bilgisayar başına. bir gülme bir yavşama...ben ona 'canım kardeşim' diyorum 'ablasının birtanesi' falan. o da 'naber lan, karga bokunu yemeden uyanmışsın' diyerekten cevap veriyor. 'bugün biliyor musun portekizli erasmus kızlarıyla konuştum blah blah blah...' . sonra da gönderiyor en sertinden şarkılar, videolar, korku filmleri, fanzin mecmuaları. bozuyor tüm romantizmimi:) olsun ben onu böyle de seviyorum. en sonunda da 'özledim len gel gari' diyor ya ben de özledim.

bir kuple


pek beğendim. buradan.

Charlotte Gainsbourg - Heaven Can Wait from Charlotte Gainsbourg on Vimeo.

nat king cole

bu şarkıyla uyandım:) sizlere de günaydın...

18 Kasım 2009 Çarşamba

kafeinsiz kahve (?)

zararlı diyerek kafeinsiz kahve içmemek lazımmış. bugün decaffeination olayının ne kadar çok kimyasal içerdiğini okudum. içilecekse adam gibi kahve içmek lazımmış. ama bitki çaylarını tek geçmek bünyeye yararlıymış...


türkiye'den tane karanfil ısmarladım. sıcak şarabım öksüz kalmayacak:)

zombieland fena değil. hatta eğlenceli.


başka birşeyler daha yazacaktım da unuttum. hay bin kunduz:)

napan sorularına cevaplar...

günlerim acayip derecede monoton... köşeyi dönüyorum gomu gomu, sola dönüyorum kenshin, sağa dönüyorum naruto. gelsin ramen gitsin noddle... sake verin damardan kızımıza... ama ne yazıkki yok öyle birşey...of puf vb.

sabahın köründe -uyuyabildiysem eğer- kalkıyorum. kahvaltı için skip skip tuşuna basıp, lab da ohayooo-günaydın- çeşitlemeleri ile insan içine karışıyorum. masama oturup pipetlerle oynaşıp, hayatınızda temas dahi etmeyeceğiniz, üzerinde bilmem kaç mikrolitresi kocaman bir gölü kirletmeye yeter yazan kimyasallarla haşır neşir oluyorum. sonra da yok kanser olmayayım, çevreye zararım olmasın falan diye et yemeyip, organik besleniyorum. yalanımı seveyim. olacaksam kanser zaten olmuşumdur bile. bundan sonra ye hormonlu sebzeleri gitsin dimi...hıh

öğlen kek süt ikilisini çabucak yutup, mesaime devam ediyorum. akşamları yemekhaneden acayip yemekler yiyip, okulda bilgisayara göz gezdirip birşeyler okuyorum. sonra akşama sarkan denemelere devam edip, konumla alakalı makalelere bakıyorum. eve döndüğümde hala halim kalmışsa bir film izleyip uyumaya çalışıyorum. vakitsizlikten herşey yarım yamalak demiş miydim? anime de izleyemiyorum, çifliğime de zaman ayıramıyorum. dizilerden bir dexter ı ayırdım geri kalanını türkiye ye dönünce artıkın....

ayrıca burnumun akıntısı için bir musluk rica ediyorum. burun akıntısının japoncası hanamizu imiş. benim bildiğim hana=çiçek, mizu=su demekti. bugün arkadaşım 'hala sümüklüsün' demek istemiş. ben de allah allah çiçek suyu ne ola ki diye düşünürken, o burnumu işaret etti. meğersem hana aynı zamanda burun da demekmiş. zaten japonların kanji kullanmasının sebebi bu olsa gerek. konuştukları kelimelerin yarısı çift anlamlı. ancak kanjileriyle ayırt edebiliyorlar...buda böyle bir gereksiz anektod olsun.

bu sıkıcı yazıyı hala okuyorsanız sıkı sıkı sarılıp öperim sizi. hadi hoşçakalın...

son olarak sevgilimin gelmesine 13 gün kaldı...mutluluk -bazen- mode on:)

17 Kasım 2009 Salı

tez içi

değişsin diye uğraştığım hayatım değişecek diye korkuyorum. normal mi?

karar verme süreci işkence.

bazıları tırnakları yer ben ise yanaklarımın iç çeperini kemiriyorum.

yürürken bir anda dişlerimi birbirine kenetlediğimi ve kendimi sıktığımı farkediyorum. ağaçlara bakıp gevşiyorum. iki dakika sonra tekrar çenemin kaskatı kesildiğini farkediyorum. gökyüzüne bakıp derin bir soluk alıyorum. kısırdöngü...


hayatımda böyle renkli çaputlar olsun istiyorum. kafamı kaldırınca mutlu olayım. fotoğraflar sophie cuvelier garlands

en azından nasa bizi yemiyorsa ismim bir çipin içinde rover la marsa gidecek. sizde bakın.

msn de yüz değiştirme zımbırtısıyla eğleniyorum.

tez içi zamanımda, boş bir insan oldum ben. çay koyup geleyim.

16 Kasım 2009 Pazartesi

sabah

saat 6 ya geliyor. günaydın bana:)birazdan çay, omlet, domates ve elmadan oluşan kahvaltımı yapıp okula gideceğim.

o kadar çok yağmur yağıyor ki bir vakitten sonra sesten uykum kaçtı. gece yağan yağmurdan korkuyorum. birde nehrin gümbürtüsü eklenince...

yağmurun uykumu kaçırdığı ilk gece. ikizdere de nefesimizden sırılsıklam olmuş çadıra değmemeye çalışırken uyumak zorunda olmanın verdiği rahatsızlığa ek olarak tıpır tıpır gelen yağmur... şiddetli rüzgar, uçacakmış gibi gelen çadır, nehrin çağlaması...

bu habere bir bakın. ispir de derelerin yokolması...

vaktim olur ve bulabilirsem izleyeceğim filmlerin listesini yaptım. mr. klein, across the universe, sid and nancy.

sabun yapmayı biliyorum da mum yapmayı da öğrenmek istiyorum.

mürekkep koleksiyonum genişlesin genişlesin her renkten mürekkebim olsun istiyorum. bu markanın şişelerini pek çok seviyorum.bugünün videosuda benim için aşağıda:)

Monogrenade - Ce Soir (HD) from Monogrenade on Vimeo.

sizlere iyi geceler tatlı rüyalar...

15 Kasım 2009 Pazar

eskilerden

Jeff buckley - Last Goodbye from Roesje on Vimeo.


aklıma takıldı da...

up, seven, pride and prejudice


cumartesi gecesi en iyi nasıl harcanır? bir sürü film, bir sürü yemek ve çay ile pijamalarla:) üç film izledik. üçüde birbirinden alakasız. up ile güldük, seven ile tırstık (?), pride and prejudice ile mayışmış bir halde son noktayı koyduk. sadece kızlar vardı da arkadaşımın dediği gibi döne döne rahatça bütün gece tepişebildik. fakat ev bir yorgan boyutunda olduğundan herkes kendi etrafında döndü. pazar günü okuldaki işlerle, yatarak, yürüyerek, kitap okuyarak geçti bile...aa bir tane daha film izledim. moon pek pek güzeldi. son zamanlarda izlediğim en iyi bilimkurgusal gerilimimsi. sam rockwell süper oynamış.


ayrıca:

mutluluk odamın içinde bir çadırın olmasıdır belki .

google earth de dolaşmaya başladığımdan beri kendimi daha ufacık hissediyorum. gözlerimi kapatıp dünyayı düşündüğümde zoomlayınca ancak bir nokta oluyorum.

yapamadığım şeylerden koşarak uzaklaşmak istiyorum.

şimdiden iyi haftalar. geceden kalan havuçlu kek bir bardak çay ile tüketimimi bekler. onu hayal kırıklığına uğratmamalıyım. öperim.

13 Kasım 2009 Cuma

sahlepti, yemekti, aynaydı...

fazla dolu dolu bir gün oldu. bütün gece sevgiliyle hazırlanan sunum, üzerine okuldaki işler, hocayla tekrardan konuşmalar, akşama da arkadaşlarla yemek, içmek...hemde bir sürü. lakin yorgunum. sanırım 36 saati geçti ayakta kaldığım süre...yaşasın insomnia.

yorgun ve hastamsı ahali:


gecenin mükemmeli, sahlep hemde sadece sütlü (izmir i özledim, vapurda içerdik, babam sigara çok içer, kışın da mutlaka üst katta ayazda oturulur, bize rüşvet olarak sahlep alınır. nostalji insanı oldum. döneyim artık):


bir sürü şey dinledik bütün gece, yoğun istek üzerine -köylü güzeli- ile başlayan gece, kazım koyuncu ile bitti. çok geniş müzik zevkimiz var caanım:)

dün gece kendime doğumgünü, yılbaşı, tez hediyelerimi sipariş verdim yada beğendim:) bu defter, bu bookmark, aşağıdaki ayna. aynanın satıcısından daha önce kolye almıştım ve bu aynanın bir benzerinden de bir arkadaşıma doğumgünü hediyesi göndermiştim. sanırım bütün sevdiklerime bu aynalardan hediye etmek istiyorum:) çok güzeller değil mi?haftasonu lab vb. işlerle yoğun geçecek. yağmur yağmazsa parkta gezinti çok iyi gelecek.size de mutlu haftasonları...

12 Kasım 2009 Perşembe

tatlı rüyalar

Sweet Dreams from Kirsten Lepore on Vimeo.

ben...bugün...

bu habere şaşırdım. büyük iskender den sonra dağılan makedonya daki keltlerden bir kısmı ankara gordion'a yerleşmiş. gordion u merak ettim. gidilecek yerler listeme ekledim.

nükleer ile yaşamaya hazır mısınız? greenpeace türkiye
odtü de kendisini dinlemekten büyük zevk aldığım greenpeace akdeniz sorumlusu dr.uygar özesmi nin açık radyo da ki programından kısımları da şurada bulabilirsiniz.

kendimi çocuk kitapları dünyasına hapsetmek istiyorum. bobo ile mimi adında arkadaşlarım olsun, kibrit kutusundan arabalarımıza atlayıp mahalle içinde maceradan maceraya koşalım. ardından annem eve çağırsın. gökten düşen üç elmayı ben yiyeyim. çünkü pek acıktım...

ayrıca ateş düştüğü yeri yakarmış sayın seyirciler. 2 gündür kendimi toplayamadım. soğuk duşlar, ilaçlar vb. hep acayip rüyalar görmeler, uyanmalar...prens harry nin kuzenimle evlendiği rüyamdan, kızarmakta olan pencere önü domatesimin felaket sonu nedeniyle terleyerek uyandım. gerisini siz hayal edin...ben bir çay koyayım tarçınlı karabiberli iyi geliyormuş annem dedi...tarçınlı çay romantizmim bugün itibariyle sona erdi. tarçın kusacağım sanırım...

bu videoyu sevdim.

Off The Beaten Track from Leo Bridle on Vimeo.

11 Kasım 2009 Çarşamba

happy moment

pek beğendim. buradan


iskelede geçen bugünü hatırladım.

tarçın çayı, kartlar, van gogh

tarçın çayı . bir çubuk tarçının demlenmesinde bu kadar güzel lezzet olsun, tahmin etmezdim.

estonya ve hollanda dan iki tane kartım var. pek mutlu oldum. ikisi de siyah beyaz ve oldukça eski...yel değirmenlerinin hikayesine şuradan bakabilirsiniz

.
kendime yaptığım eldivenimsileri de bitirebildim. havalar daha da soğusun bir an önce.


van gogh müzesinde vakit harcadım bir ara. o kadar hüzünlü ve güzel ki. bu ayın sergisi van gogh mektupları imiş. the sower ın -alttaki resim- bir çiziminin olduğu mektupta bir gün batımını şöyle tarif etmiş:''The weather here is cold, but we see some really beautiful things all the same. Such as yesterday evening, a sickly lemon-yellow sunset, mysterious, of extraordinary beauty -- Prussian blue cypresses, trees with dead leaves in every broken tone against that, not half bad." -selvileri prusya mavisi ile betimlemesi çok hoşuma gitti.


etsy' de ki küçük gezintim sonucunda bu kalemleri bu defterle beraber istiyorum. onları şu çantanın içine koymak ve kütüphaneye gitmek. üzerimde de bu tişört olsun. tüketim mode on..


iyi geceler...

10 Kasım 2009 Salı

yağmurlu

çok yağmurlu ve sıradan bir günü daha geride bıraktım. yağmurda dolaşmayı seviyorum. hele de öğle yemeği vaktinde mor şemsiyemin altında yürüyüşü daha çok seviyorum. kendimi okuldan kaçan çocuklar gibi hissettiriyor.


yağmurlu günlerin birde akşam eve dönme kısmını seviyorum. çay yapıp oturmak. sesi dinlemek. film izlerken başka şeylerle uğraşmak. tek başınalığı seviyorum. bundan böyle pek kendi kendimle kalamayacağım için sanırım, daha çok içime çekilesim var. dünkü mesajları dinlediyseniz bir adam yalnızlık korkutucu derecede konforlu ve bağımlılık yapıcıdır gibi bir laf ediyordu. bence doğrudur...


yıl bitiyor ve ben başka başka yerlere karalamaktan bu senenin defterini ihmal ettiğimi farkettim. bir şeyler karaladım. fim izlerken bir arkadaşıma bu eldivenimsileri ördüm. buradan da filmin ne kadar sıkıcı olduğunu anlamışssınızdır. bahse bile değmez. sonuçta gece bitti...

bugünün şarkı ve videosu benim nezdimde bu oldu. defalarca dinledim. araya perfect day sıkıştırdım. havalardandır:)

I've Got You and You've Got Me - New Buffalo Remixed by Broken Social Scene from Karen Abad ♥s Dinosaurs. on Vimeo.

9 Kasım 2009 Pazartesi

yalnızlık -loneliness is-

karen abad ın çekimlerini seviyorum. burasını video paylaşımı için bu kadar sık kullanacağımı düşünmemiştim. neyse bugünlerde benim yerime söylenen sözlere ihtiyacım vardır belki. karen blogunda cep telefonu numarasını yayınlamış ve okuyucularından 'what is loneliness?' -yalnızlık nedir?- sorusuna cevaplarını isimsiz olarak sesli mesaj olarak bırakmalarını istemiş. çok etkilendim, hüzünlü ve bilgece. cevapların videosu aşağıda. bu linkte de tüm metni bulabilirsiniz.
burada gün ışımak üzere neredeyse 5 oldu. bir kaç saat uyuyup okula gideceğim. size de tatlı rüyalar...

And In That Moment, I Felt Infinite from Karen Abad ♥s Dinosaurs. on Vimeo.

biraz biraz

sunum vb. gibi olaylar öncesinde istemsiz hareketlerde bulunuyorum. insanlar buna heyecan diyebilir fakat artık olmaması gerekmiyor mu? bunca zaman sonra hala terle hala nefes nefese kal... heyecansız bir yaşam istiyorum. öyle sakince durmak istiyorum.

bugün itibariyle bir sunumu daha atlatıp, üzerine hocayla değerlendirme yaptıktan sonra eve gelip kendimi koltuğumun şefkatli kucağına bıraktım. koltuğumun hep oturulan kısmı biraz içine çökük. işte tam oraya yerleşip iki üç kere sallandım, uyumuşum. rüyamda voksne mennesker den sahneler vardı. iskandinavya nın steril ortamında siyah beyaz bir filmde olmak hoşuma gitti ki o filmi izlememin üzerinden yüz yıl geçmiş gibiydi. bilinçalti garip bir şey.

iskandinavlardan gitmişken bu şarkıyı gün içinde bir sürü kez dinledim. videosu da ayrıca güzel. hep böyle olsa ya hayat...

Tvärvägen - September from Henrik Ohberg on Vimeo.



gecenin geri kalanında çay ve kurabiye eşliğinde mutlu olacağım.belki de the science of sleep izlemenin tam vaktidir.

hoşçakalın.

7 Kasım 2009 Cumartesi

su-petrol ilişkisi

H2oil animated sequences from Dale Hayward on Vimeo.

tamamını izlemeyi dört gözle beklediğim belgeselden kesit.

6 Kasım 2009 Cuma

edremit in yarasaları

bilmiyorum sizler de aman boşver diye mi düşünüyorsunuz ama benim için bütün canlılar önemli. türkiye de genel kanının parasal açıdan önemli değilse 'boşver gitsin' ve 'bana ne faydası var ki bunun' denme noktasında olduğunun ne yazıkki farkındayım. fakat ters giden şeyleri bilmek bile önemlidir diye düşünüyorum. lisans döneminde aldığımız çevresel etki değerlendirme dersinde mevzuatların aslında ne kadar sıkı ama insanların ne kadar kuralına uyduralımcı olduğunu anladık. fakat bu kadarına da pes diyorum:


edremit te yarasa kolonilerinin üreme alanı olan önemli mağaralar bulunuyor. olay nedir? her zaman ki gibi çed raporları dikkate alınmadan baraj inşaatı başlar. aman biz başlayalım prosedürler ilerler mantığıyla baraj inşa edilir. lakin sonradan farkedilir ki mağaralar sular altında kalacak ve yarasalar boğulacak. doğa koruma kuruluşlarının kampanyaları başarılı olur ve üniversite desteğiyle barajın çevresinde çok büyük paralar harcanarak yapay mağaralar bakanlık tarafından yapılır. bu bile normalde göremeyeceğiniz bir duyarlılık aslında ve bazılarının düşündüğü gibi doğa korumacıların kopardığı büyük yaygaraların başarısıdır.

sonrasında mı? şimdilerde yarasalar yapay mağaralara geçmeyi reddediyorlar. insanoğlu ise onları yerinden etmeye kararlı. koca baraj yapılmış birde üzerine ab zorlamasıyla bilmemkaç milyon dolarlık mağaralar inşa etmişiz ne haddine yarasaların beğenmemek değil mi? ışıklarla, tarım ilaçlarıyla katliam gelmek üzere.... daha detaylı olarak hikayeyi şurada okuyabilirsiniz.

sadece bilin istedim.

fotoğraf ahmet karataş, doğa derneği'nin sayfasından aldım.

5 Kasım 2009 Perşembe

fifth of november

pazartesi ye sunum, bir sürü okuma, soğuk algınlığı, sıcak çay, süt, patlıcanlı pizza, birkaç gün kendimi askıya aldım.

hatırladım:

sevdim:

esenlikle

3 Kasım 2009 Salı

suşi, sepya

bugün resmi tatil idi. culture day. bende suşi ve gezinti için zaman bulmuş oldum. haftasonu projem olan sepya renkli resimleri de çekebildim. akşamı ise body shop dükkanında bütün kremleri koklama gibi kızsal aktiviteler ile geçirdik:) paramızın asla yetmeyeceği dükkanlarda dolaşıp, vitrinlere baktık. bunu da giyen olur mu diyerek herşeyle dalga geçtik. kat kat kat fırfırlı eteklere bakarak iç geçirdik. ve chanel no:5'ten bir tek fıs...ağır koku...



sepyalar:





buz gibi bir geceyi ise kocaman bir paket wonka, sıcak kahve, makaleler, kitaplar eşliğinde geçireceğim. battaniyenize benim için de daha sıkı sarılın.