30 Eylül 2009 Çarşamba

sıradan

sıradan olmakla bir sorunum olmadığını anladığım şu günlerde, büyüdüğümü hissediyorum. lisede simsiyah giyinip herşeye burun büken insandan, üniversite de onu yaparım bunu da yaparım şuraya da giderim diye herşeye meydan okuyan insana, ben öyle olmayacağım diyen mezun insandan, sıradanın güzelliğini anlayan daha olgun bir insana dönüşüyorum. bu iyi birşey. büyük laflarının altında ezilen insan defolup gidiyor. tükürdüğünü yalamak zorunda kalmıyor, çünkü tükürdüğünü yalamamak için anlık reflekslerle yaşamak istemiyor. ne demiş atalarımız: I am just an ordinary girl, I am happy. o yeahhh:)

biraz daha holga

okulun eski binalarından birisi


okuldan eve giden yol.


renkli biskletler heryerde


çok uzaklardan kale


shrine kapısı

akşam yemeği arasında peynirli poğaça ve yeşil çay ellerinizden öpüp hürmet eder.

28 Eylül 2009 Pazartesi

ondan bundan

tez, lab öldürmüyor da süründürüyor sayın seyirciler... gün bir dostun e-postasıyla düşünceli başladı. sonra eskilerin hatırlanmasıyla içimde hüzün ile devam etti.

az önce ördüğüm çantayı sonunda bitirebildim. kış gelsin artık kullanayım. bugün vize yenileme işleri için koşturup durdum ve bütün yaz terlemediğim kadar çok terledim. hava hala çok sıcak. tavşanda dün gecenin sevgiliyle konuşma hatırası:


ejdarhalı tabağıma bayılıyorum.


tabii ki içinde mevsimin ilk mandalinaları varken daha da çok seviyorum. bulunduğum yer japonya da en ucuz meyve sebze bulabileceğiniz yerlerin başında gelen bir tarım bölgesi. mandalinalar da bu mevsimin ve kışın değişmez meyvesi. ucuz dediğime bakmayın japonya normallerine göre ucuz. bir avuç kirazın 7 tl ye denk satıldığını da ekleyeyim:)


muji den aldığım bez çantaları geçen yıl türkiye deki arkadaşlarıma göndermek için boyamıştım. lakin ptt 2 tanesini kaybedince bunları göndermeye kıyamamıştım. şimdi yastık oldular.


mutfak camındaki rengarek çiçeklerimi seviyorum. azıcık boyunları bükükte kalsa bana rağmen yaşamayı beceriyorlar.


yumurta hanımefendiyle beraber seçtiğim kolyem bugünkü postamdan çıktı:


biraz kitap okuyup yatmak planım, lakin gece yeni başlıyor.. ugghh sanki çok acayip şeyler yapabilirmişim gibi. nerede akşam orada sabah dimi lahana. evet evet rüyanda...birde bütün gün yamuk yılık durmaktan boynum ağrıyor. ne yapmalı? püff... siz sağlıcakla kalın.

26 Eylül 2009 Cumartesi

yosun


yosun kokuyorum. insan bir cumartesi gününden daha ne bekler? denize mi gittim? hayır hayır hayır... 3 kocaman poşet yosun ayıkladım, paketledim, kültüre aldım. deniz kokusu=yosun kokusu bir nebzede değil mi ? yoksa kendimi mi kandırıyorum? varsın olsun o keskin iyot kokusu beni mest etti. gidin ve deniz kokusu alın benim içinde bu haftasonu. evimde yosun kokmaya başlamadan duşa girmem lazım. ardından çay koyup kendimi filme vermeyi düşünüyorum. seri tekrarlarından asla bıkmıyorum. star wars, geleceğe dönüş, lotr... bu sefer son üçlüden başlayıp ilk üçlüye geçeceğim. star wars episode 1 the phantom menace:


mutlu günler dilerim

25 Eylül 2009 Cuma

yaptıklarım

bu saat oldu yeni gelebildim eve. beni hocayla sonuçlarımı tartışırken görmeniz lazım .çok komiğiz. yarı japonca yarı ingilizce...


broşları etsy'den ısmarlamayı düşünüyordum. temizlik bezinden hallice, craft malzemesi olarak satılan kumaşlardan gördüm . almak istedilerime biraz dandik olsada kavuştum sanırım. bana da bu kadar yeter. daha da uğraşmam:)

kaynaklarim etsy'den lupin, katebroughton, lesliebot, shopkissingtoads

23 Eylül 2009 Çarşamba

bu kadar

tek önemli işim garip kumaşlar kesip, atkı örmekmiş gibi davranıyorum.

son 6 aya girerken ne yapacağıma karar vermemiş olmanın sıkıntısı her yanımda.

yürüyüşleri serdim. kendimi yine sürükleyebilmek istiyorum.

ipod shuffle dan nefret ediyorum.

uyuyabilmek için 3 gündür masaldinle.com dan acayip masallar dinliyorum. rapunzelin başlangıcında adamın cadının bahçesinden meyva aşırdığını bilmiyordum. ve kırmızı başlıklı kız babaannemin anlattığı kadar kanlı değilmiş - babaanne versiyonunda avcı kurdun karnını yarıyor ve içine taş doldurup nehre atıyordu, gerçi bütün masalların sonu böyle bitiyordu. ve onlar muradlarına eriyorlardı. gökten de üç elma düşüyordu-

bitkilerim onlara iyi bakmadığım için ölüyorlar ayrıca gri beyin hücrelerimde.

tuzlu kraker ve meyveli yoğurt ile günleri geçistiriyorum. bugün farkettim ki kel kalmaya sadece 3 adım uzaktayım. neler oluyor ?

tanımadığım insanların yanında salak oluyorum. normal cümlelere acayip cevaplar veriyorum. terliyorum. beni sevsinler istiyorum. dört ayak kaçıyorlar. haklılar. gece eve gelip onlara düz mantıklı cevaplar buluyorum. diyalogu baştan yazıyorum.

bu kadar...

ekinoks

hala tatil. insanların laba uğradığı yok. grip tatilinden sonra resmi tatil...japonların en çalışkan millet olduğunu söyleyenler halt etmiş.

ben her zaman ki gibi labdayım. sonunda tezimi yazmaya başladım. başlamak bitirmenin yarısıdır diyenlere söyleyecek lafım yok. yalan söylüyorlar. bilin istedim.

ayrıca kendimi oyalayacak kesip biçme faaliyetlerine giriştim. ki bunlar genel olarak etsy'den bakılaraktan yapılan dandik broş çeşitlemeleri olarak ilerlemekte. aslında her sıkıldığımda yeni hobi yaratma girişimleri de beni bunaltıyor. her yer parça pinçik eşyalarla dolu yahu. neyse ki sonbahar geliyor. asıl ve yegane zaman geçirme, rahatlama aktivitem olan kuş bakmaya çıkabilirim.

bütün aile bayram tatlılarını bensiz yer iken ve utanmayıp fotolarını çekip bana gönderirken bende holga ile yeni fotolar çektim. holgayla çekimlerin kalitesi kötü olduğu için seviyor olabilirim ama bu filmdeki fotolar gerçekten berbat olmuş. bir kısmı şöyle ki:

okul bomboş ve sonbahar yaprakları:


bu tip makinaların olmazsa olmaz pozu. üstüste çekim. böylece arkadaş tayfası hariç beni okuyan bir kaç kişide yüzümü görmüş oluyor. lakin gizemli kadın pozlarını da bırakmıyorum:) :


pazartesi günü respect for the aged day idi. bir nevi amma da uzun yaşıyoruz. bunu kutlamak lazım günü. çoluk çocuk 19 mayıslarda yaptığımızın bir versiyonu olarak kostümlü yürüyüş yapıyorlar:


bu çok önemli bir adam lakin her seferinde okumama rağmen, her seferinde adını unutuyorum :


kesip, diktiğim broş:


evimin nehir kıyısından görünüşü:


buraya kadar okudunuz mu cidden? o zaman devam edebilirim. bugün de sonbahar ekinoksu tatili. ölülerimizi hatırlayalım günü. ben de günün geri kalanında kendi ölülerimi düşünüp, bir kaç fincan çay içeceğim. ve de tülay german dinleyeceğim. esenlikle...

18 Eylül 2009 Cuma

gözüme takılanlar

moma' da sonbahar sanal gezintisi tık

günün ressamı: andrew wyeth

eğlenceli işler: brian knep

günün elektronik kitabı: alice

web art olayı: young-hae chang heavy industries

ağız sulandıran yemeği: mushroom and barley soup

ve nehir kenarından da günün bakışı: grey heron, gri balıkçıl.


uyuyamadığım çok mu belli oluyor oralardan, ben çaktırmıyorum sanmıştım.

'geleceğini bildiğini bekleyen'

çok mutluyum çok...ekrana sırıtıyorum, gülerken gene salyalarım etrafa bulaştı, azıcıkta ağlıyorum. biraz önce sevgili aradı ve mutlu haberi verdi. kabul almış ve geliyor:) 2 senedir yalnız gezilen yerler, pişirilen yemekler, izlenen filmler, gidilen ülkeler, yalnız geçen doğumgünleri, yalnız geriye sayılan yılbaşları, yalnız koklanan kış havası, hepsi geride kalacak. yeniden 2 kişi olmaya alışacağım. ginkgo ağaçlarının yaprakları dökülmeye başlamadan burada olacak ve beraber baharı göreceğiz.

ayrıca bugün:
ayşe taş dinledim. kite runner okumaya başladım. sevmek zamanı filmini ararken oya bora'nın sevmek zamanı şarkısına rastladım. ne güzel şarkıymış ya..

esen kalın...

17 Eylül 2009 Perşembe

bugün ben

ben bugün labda çalıştım çalıştım çalıştım...ve ayrıca

güzel resimler gördüm : masao yamamoto

iki kelebeğin 100 yıl sonra ortaya çıkışının haberine sevindim : yellow crested spangle ve moore's cupid

rüya işim için ilanlara baktım, hayal başvurular yaptım : manx birdlife

bir arkadaşımın sürpriz olmayan doğum günü partisi için pasta tariflerini karıştırdım. elime yüzüme bulaştırmayacağımı varsaydım. bu iki kek arasında kararsız kaldım: chocolate ganache cake ve spiced pumpkin cheesecake

kitaplığımı topladım. elime geçen eski sergi kitaplarına baktım, bu kadar güzel eserler gördüğüm için mutlu oldum.



bugün 204 numaralı eshot otobüsünün tarifesine baktım. sevgili istanbul yoluna çıkarken hoşçakal dedim. bayramda ailesinin yanında olmasına sevindim.

bütün gün sabah yaptığım tarhana çorbasını içtim. hala da var. tek başına yemek yapmanın hiç zevkli olmadığını yine hatırladım.

şimdi ise bir tütsü yaktım. sallama çayım için su ısıtıyorum. ulak filmini izleyeceğim. haftanın sonuna iç rahatlığıyla girmenin keyfini çıkarıp uykumun gelmesini bekleyeceğim. her şey güzel bir cuma günü için...

kahvaltı

günaydınnnn

şair in dediği gibi kahvaltının mutlulukla bir alakası olmalı.

benim sevdiklerim:

gevrek, peynir, çay

reçelli ekmek, süt

tarhana çorbası, beyaz peynir kırıntıları, kızarmış ekmek

sabah 7, üşenmeyip pişirdiğim tarhana çorbasının kokusu kadar mutluyum. pencerelerim haff aralık, gün uyanıyor. gece uykusuz geçmişse de boşver lahana. yarın akşamlar bizimdir :)

mide gurultuları eşliğinde içtiği kaynar çorbadan dili yanan lahana, mutlu bir gün diler.


eski odamın penceresinden izmir - gözlerimi kapatıp özlem bastırdığım anların fonu-şimdi olduğu gibi- bu manzara...

15 Eylül 2009 Salı

uyku

uykusuzluk zor iş, bütün gece oradan oraya dönmenin huzursuzluğu, güneşin parıldaması, yarının yorgunluğunun artık bugünün yorgunluğu olduğu gerçeği.

sevgili stoklarda kalmamış, tekrar yürürlüğe konmasını bekliyorum. bir iki güne çıkacakmış...

tatlı rüyalar herkese.

görüyorum

içime 70 yaşında bir anneanne kaçtı, karşılaşıyoruz kendisiyle mütemadiyen. adımlarını yavaş yavaş atıyor. merdivenlerden inerken iki ayağını da basamağa koyuyor da işini sağlama alıyor. az uyuyor, örgü örüyor. arada çiçekli böcekli bloglara gözlüğünü düzelterek hanimiş diye bakıyor. zeki müren den unutturamaz seni hiçbir şey dinliyor, tanju okan dan ise eski günleri yad edercesine öyle sarhoş olsam ki...

içimdeki 12 yaşındaki kız çocuğu ise 24 yaşındakinin işlerini bitirmesini bekliyor. yatağa uzanıp, bir dilim kızarmış ekmeğe portakal reçeli sürmeyi, kocaman bir bardağa hafif ılık süt koymayı, ardından alice in wonderland e dalmayı hayal ediyor.

hadi lahana ha gayret...

14 Eylül 2009 Pazartesi

ben var başlık yazmak sevmemek

evet 5 günlük zorunlu aradan sonra lab ortamıma geri döndüm. hım mutlu muyum? nayırr.

evde her yer saç. yani pek silip süpüren temizlik bağımlısı insan olmasamda -annemin tam tersi- bu saç meselesi beni bile rahatsız edecek boyuttaydı. sonuç kökten çözüm: saçlarımı kısacık yaptım yine...her zamanki gibi kardeş dalga geçti. sevgili somurttu ve hı hı güzel olmuş tabi dedi. ben ise memnunum kısa ve kıvırcık saçlarımla 80ler mode on.

bugün itibariyle kışın yaklaşmakta olduğuna kanaat getirdim. akşam 7 de 100 yen shopa gitmek üzere binadan dışarı çıktığımda etraf zifiri karanlıktı. normalde sabah 9 dan akşam 10 a kadar yapay ışık altında oturan benim gibiler için gün ışığı yalan oluyor. güneşi özlüyorum.

100 yenden -ponponu yapmanın şevkiyle- 2 yumak ip aldım birde kocaman tığ. etsy deyimiyle neck warmer yaptım. malzeme olsaydı atkı olurdu. kadınlar kolayını bulmuş, bir atkı yününe 4 tane neck warmer yapar insan. kazançlı iş.


eve döndüğümde en sevdiğim iş posta kutusunu açmak. bugün bahtıma bir apartman ilanı- çok pahalı yahu evler-, elektrik faturası, ve postcrossing den amerika menşeili kart geldi . pek beğendim. en favori kuşlarımdan turna - sandhill crane kartı.

bir de pazar günü odamda kalabalık yapsın maksadıyla astığım zımbırtıları yenilemiştim. ahanda bu şekilde artık:


mükü özlemesin beni, ben onu özleyeyim. ayrıca bir dosta: 'yarın bugünden yorgun düşmüşse bugünkü ben yarını kurtarabilir mi yoksa illa ki yarını mı beklemem gerekir?' şeklinde ki saçmalamalarımın doruklarında ki soruma verdiği ciddi cevaptan ötürü teşekkürü bir borç bilirim. o bi'tanedir.

insanın en yakın arkadaşları binlerce km ötede bile en yakın arkadaşları olarak kalıyor. günah çıkartmama yardımcı oluyorlar. sizi bilmem ama ben aklımdan geçirdiğim kötü şeyleri müküye anlatıyorum. sonunda en saf kedi bakışımla kötüyüm ben dimi? diyorum. o da hayır diyor normalsin:) böylece vicdan azabımdan kurtuluyorum.

hoca bir sürü şey istedi. bitse de kurtulsam artık yaw. oje sürüp, kururken merlin izleyeceğim. sonra da uykumun gelmesini bekleyeceğim. gelsin lütfen yoksa yine uyur uyanık günlerim başlıyor demektir. yarı hayalet gibi dolaşıyorum günlerce. yazık oluyor lahana efendiye...

11 Eylül 2009 Cuma

uykusuz gece pon pon


sabah olacak neredeyse lakin uyku problemimi bilmeyen kalmadı. satranç bitti, film bitti, anime baydı. vakit geçirmek için bakınırken lacheen de ponpon çiçekleri gördüm. ben hiç dantel tığ örgü dikiş nakış vb bilmem. fakat yalnızlık zor zanaat. geçen sene internetten zincir çekmeyi öğrenmeye çabalamıştım. oradan kalma bir hevesle aldığım yünlerden ponpon çiçeği yaptım. sulamayı unuttuğum saksıda ölmekte olan küçük bir dala tutuşturdum. altına ise yuvarlak zincir çekme çalışması olan fakat tüm beceriksizliğimle kıvır kıvır bir yün tomarına dönüşen dandik ilk elişimi de koydum. fena olmadı yaw. heh heh ilk elişi zımbırtım diye anneme göstereceğim gözleri yaşaracak :) o yüzden bu girdi...uykuyla kalın.

detroit metal city

ev karantinamın üçüncü günü bir film, bir anime, bir resim, teyzem ve ayşegül ile bol gülmeli konuşmalar ile geçti.

animeden başlayacak olursam; en romantiğinden pop yıldızı olmak isteyen negishi nin şartlar dolayısıyla death metal ilahı olmasını konu alan detroit metal city. çizimleri değişik, konusu komik, eğlenceli işte... 12 dakikadan 12 bölüm ...


film herkesin izlediği fakat benim arşivimin derinliklerinde atladığım australia:


kuru boya kalemlerimi bulmamla teşrif eden duvarımı süsleyecek minik bir karalama ve hazır foto çekmeye başlamışken daha önce çizdiğim taslak :




şimdi sevgili ile satranç oynayacağım. kaybetmemin tek sebebi burada gecenin bir yarısı olması dolayısıyla beynimin çalışan kısımlarını yavaş yavaş kapatması tamam mı. ayrıca bilgisayardan oynayınca mızıkçılıkta yapamıyorum. ama ama hayır aslında oraya oynamıcaktım buraya oynıcaktım amaa hayırrr bık bıklamalarımdan arınmış sevgili beni her koşulda yener. püfff...

iyi geceler esenlikler

kendime not: kardeşin dalga geçmesini istemiyorsan blog adresini vermeyeceksin...

10 Eylül 2009 Perşembe

geçen yaz ne yaptığımı biliyorum

ve bu yaz neler yapamadığımı da:


tam da bugünlerde inbükü nde, sıfır çocuk sesi, bol bol uyku, deniz, sadece kaşar peyniri ve ekmek ile geçirilen mükemmel tatilde idim. üzerinden milyonlarca yıl geçmiş gibi...


domates bahçeme kavuşmak için bugünden ne kadar fedakarlık yapmalıyım? işte bütün mesele bu...


karavan güzel iş, bir gün sayısal çıkarsa malzemesi...

okumalı ve beynimin şu anki sünger durumundan kurtulmasını sağlamalıyım. bu arada ben spongebob lahana olup denizler altında köfte çevirmeyi önerdim. o da ohh miss dedi, ay lav yaa beybe dedim, rurouni gezgin demekmiş dedi. çok seviyorum gene bugünlerde... sandalet yada terlik ama çorapla, rahat oluyor be yaw... sürünerek tatil yapmayı seven benim gibiler için ideal.

o değilde kabak'ta bukelamun kamping diye bir yer hala var mı?


lahana özlemle esenlikler diler ve kocaman molecular techniques kitabına geri döner.

9 Eylül 2009 Çarşamba

grip

labdaki bir arkadaşım yeni tip gribe yakalanmış. okulun sağlık birimi de labı bir hafta kapattı. okul tatil anlayacağınız. içimdeki ilkokul çocuğu yuppi diyerekten sevinç çığlıkları atarken, dünkü 2 hapşu bir tıksırma olayını geri saran beynim len acaba sende mi hasta oldun lahana diyor? gerçi at gibim sağlıklıyım ama gene de geçen seneki yumurtlama dönemi kontrolü zımbırtısından hatıra kalan ötücü termometremi buldum ve de iki dakikada bir ateşimi ölçmekteyim. korkulacak bir şey yok tabi de ben bir hafta lab olmadan tek başıma nasıl yaşıcam? eminim ki kendimi parçalarım bu arada, deşilmedik yara, düşünülmedik sorun, yapılmadık plan bırakmam. geriye geceleri sevgiliye zırlayan bık bık öten bir lahana kalır. böhüüü...labımı istiyorum.

8 Eylül 2009 Salı

puzzle, rabbit, mask, spiderman

labda geçen zaman harici son üç günümün faturasıdır:

yeni ev arkadaşım olmaya karar veren elimin ayası büyüklüğündeki örümcek, öldüremem, yakalayamam, buradan sıkılıp terketmesini bekleyeceğim artık. olmazsa beni ısırsın spiderman olayım:


uzak zamanda da olsa görüşeceğimi bildiğim bir dostla veda yemeği:


yüzümdeki küçük lekelere iyi geleceğini vadeden c vitamini maskesi :


alice çılgınlığımdaki son nokta olan mükemmel kolyem:


100yen shoptan alınan puzzle, lakin kesmedi paraya kıyıp 3000liklerden de alamıyorum püff... japon kültürünü anlama babında okunmakta olan kitaplar. yunanistandan gelen egeli:) bir kart:


read or die ın ovalarını seyrettim. pek eğlenceliydi fakat serinin devamının pek işe yaramadığını okuyunca, değerli vaktimi (!) tengen toppa gurren lagann a harcamaya karar verdim. eğlenceli başladı. izleyip göreceğim.

türkiye ye geri dönenlerin yeni gelecek olanlara bıraktığı eşyalar evimin her yerinde üst üste sahiplerini bekliyor. evin tümü 20 metrekare ve artık ben evde ikamet etmiyorum da ev benim üzerimde ikamet ediyor. pek akrobatik hareketler ile sabahın köründe kendimi okula atıp sadece uyumak için dönüyorum. eşyaların esir aldığı hayatlardan umarım bir an önce eşyalar defolur...

uyusam uyansam ve 10 yıl geçmiş olsa... masterı doktorası bitmiş olur, göçebelikten kurtulmuş, hayatım belki de düzene girmiş olurdu. belki de ölmüşümdür. hayat ne garip kuşlar falan...esenlikle.

5 Eylül 2009 Cumartesi

acıktım

bir cumartesi daha lab-ev düz çizgisi arasında geçti. evde yiyecek bir şey yok, havuç kemirip yoğurt yedim. şimdi de yemek fotolarına bakıp midemin gurultusunu dindirmeye çalışıyorum. aha bir zamanlar böyle de güzel yemekler yedin kızım diyerekten beynime aç değilsin sinyali gönderdim. umarım algılamıştır.

not- alışverişe git lahana...tuvalet kağıdın bile bitmiş euh yani...gitmezsen yarın akşam kendi kolundan başlarsın kemirmeye. stephen king inde öyle bir hikayesi vardı. adam uyuşturucu içip tek başına kaldığı adada kendi kendini yemişti. ıyk...

yosunlar, sashimi:



klasik balık menü:




restoran içi kamp olayı:



7/11 uzak yaw. bisikleti onartsaydın 2 dakikada giderdin. şimdi anime seyredip uyumaya çalış... read or die...animeinfo da top 200 de 54. sırada. sevgilim buradaki kız senin gelişmiş versiyonun dedi. bakalım göreceğiz...



4 Eylül 2009 Cuma

dayanılmaz ağırlık

kalbimde bir ağırlık var. acaba şu anda paralel evrenimde benim oturduğum koltukta kocaman birisi oturuyorda arada bir yerine iyice yerleşmek istermişçesine beni eziyor olabilir mi? hı? evet evet olabilir.

ya da uyunmayan zamanın bütün uykuları birleşip vücudumu ele geçirmeye mi başladı?

ya da yapmam gerekenlerin 45 numara erkek terliği olduğu evrende o terlikle üstüne vurulup ölmeyen bir daha, bir daha vurulan küçük bir böcek miyim?

3 Eylül 2009 Perşembe

holga

bugün yaptığım tek iyi şey nehir kıyısında 10 dakika oturmaktı. geri kalanı safsata. arkadaş familyası türkiye ye gitti. bir başıma kaldım. geçen yıl bugün bende yola çıkmıştım. böhü sayın seyirciler 1 yıl olmuş tam olarak.

burada olmanın iyi yanı kendimi recep ivedik ten soyutlamış olabilmem sanırım...

holgayla çektiğim bulanık görüntülerin isteyeni oldu. ahanda aşağıda...

ramen tükkanı...


ezu gölü:


üniversitenin eski binası, filmi yandan yakmışım ama böylesi makbul, bilerek yaptım deyip geçiştireyim beceriksizliğimi:


japonlarda fortune kağıtlarını ağaca bağlıyorlar. komik sadece tr de evde kalmış kızların olayı sanırdım.


bisiklet sürmeyi burada öğrendim. herkes vızır vızır bir orada bir buradayken ben yürüyordum. ha şimdi noldu 4 aydır tekeri patlak ve ben üşengeçliğimin sınırlarında gene her yere yürüyerek gidiyorum.



burada köy evleri olayı var. bulunduğum şehirde apartmanlar görece az. genelde tek ya da iki katlı evler tahtadan vb...




arkada üniversite binaları köprüden nehir...



shrine kapısı:


bunu ise sadece pembe rengini sevdiğimden çekmiş idim. kuru temizlemeci aracı ...



ayılıp bayıldığım napoleon dynamite filmi yönetmeninden başka bir film -nacho libre- izleyip rüyalar alemine akmayı planlıyorum. kim bilir bu sefer uyandığımda izmir de olmayan yatağımda olurum... - annem benim odamı bozup kendine hobi odası yapmış, yatağımı da atmış. bu kadar sevgi seli de beklemiyordum açıkçası- ayrıca fena ajitasyon yaparım, yüzyüze olsak küçük emrah gibi kaşlarımı da büzebiliyorum . ya ya.... esenlikle eyi geceler...