24 Ekim 2010 Pazar

ilmek

birisi acınız olduğunu öğrendiğinde, bak benim de bu acım var diyor. hatta hatta şunun acısı senin acının yanında nedir ki diyorlar. ne pişmanlıklar var kimse bilmiyor, ne konuşulmamışlar, ne dinlenmemişler, ne bırakılmışlıklar, neler var neler... geriden zeki müren fonda, radyo cızırtısıyla.

o kadar çok çalışıyorumki iki aydır, dışarı çıkmadan çalışmışız, gece 2 de iş bitince eve gitmeye korktuğumdan okulda kaldık falan filan...yemeksepeti gülüm antep kimin abisi saolsun, mercimek çorbası gibisi yok...

kardeşimi seviyorum, ne kadar kaçsam da sorumluluklardan, izlerden, korkularımdan, kabuslardan aslında onun yanındayım. di mi? bu gece evdeyim ya annem pancar yemeği yapmış mutlu oldum. oturduk film izledik. şimdi de uyudu...kardeşim zeki müren in bir röportajını izliyor. zeki müren in iki gün yatak üçüncü gün toprak deyişiyle, dizine doğru bir elini ah diyerek vurdu ya içim parçalandı. ama hiç farketmemiş gibi yapıyorum, o da benim ağladıklarımı görmüyor. falan filan. yuvarlanıp gidiyoruz işte ya...böyle...

birde sevgili kemanını yaptırdı. o şu parçayı çalışıyor bende günde binlerce kez aynı şeyi dinliyorum:

caprice basque, pablo de sarasate

esenlikle

birde bu yazı kaçırdığım gibi bu güzü de kaçırdım umarım kışı kaçırmam ve önümüzdeki güzü görecek gözlerim olur...